Sarı
Mercedes, Adalet Ağoğlu’nun Fikrimin İnce Gülü isimli romanından uyarlanmış bir
başyapıt. Dönemin sanat filmi kategorisine girebilecek, özgün senaryosu ve bir
yol filmi olma özelliği ile de çok dikkat çekici.
Filmin
kahramanı Bayram, memleketi Ankara’da tamirhanede çalışan biridir. Arkadaşından
edindiği bilgiler doğrultusunda kooperatif aracılığı ile Almanya’ya göç etmeye
karar verir. Bu kısımları film süresince sadece geriye dönük sekanslardan
öğreniyoruz. Yoksa film bir yol filmi. Hatta öyle bildiğimiz türdekilerden değil.
Tunç Okan yine bir yeniliğe imza atmış bu noktada.
Yol filmlerini bilirsiniz.
Kahramanlar yol boyunca birçok şeyle karşılaşır ve badireler atlatırlar.
Sonunda ise güzele, iyiye ulaşırlar. Bunda ise durum tamamen farklı. Kahramanımız Almanya’ya
gitmiş, orada senelerce çöpçülük yapmış (utandığı için ise soranlara BMW fabrikasında
işçi olduğunu söylüyor) ve para kazanarak idealine ulaşmıştır. Ona sınıf
atlatan, statüsünü değiştiren son model bir Sarı Mercedes almıştır. Köydeki aşkı
Kezban’ın ise hala onu beklediğini düşünerek bir çift de yüzük almış, yıllık izninde
memleketine dönmektedir. Birde ölmeden ziyaret etmek istediği amcası vardır.
Klasik yol filmlerine nazaran tersten bir akış var gördüğünüz gibi.
Film
aslında yurdum insanının (özellikle bilişsel olarak gelişmemiş) köylü kurnazlığını, maddiyatla saygı kazanma,
hava atma, yapamayanları hakir görme özelliklerine vurgu yapıyor. Bayram,
sonradan görmenin bir timsali. Yol boyunca takındığı tavırlar ile bir
görgüsüz olduğunu gözümüze gözümüze sokuyor. Çok değil daha ülkeye girişte
sınır kapısında yapmaya başlıyor bunu. Pasaport kaydı için arabasını park
ediyor. Arabadan çıkıyor ve arabanın sağına soluna park yapan arabaları
kontrole başlıyor. Çünkü ''bal kızı'' çizilebilir.
O zaman o yol boyunca düşlediği köyündeki saygın adam profilini nasıl yakalar?
Sonrasında arabasının önündeki Mercedes yıldızı çalınıyor. Sonrasında arabalı
vapurda haylaz çocuklar tarafından arabası çiziliyor. Ve sonrasında yoldayken
arabasının başına gelmedik kalmıyor. Bir laf vardır ya cömertten 1 cimriden 10
gider diye. İşte bayramınki de o hesap J Her kilometrede Mercedes’inden bir şeyler
gitmeye başlıyor. Tam köye varmak üzereyken ise karşısına bir biçerdöver
çıkıyor ve ona çarpmamak için direksiyon kırıyor. Bayram, arabasıyla beraber tepetaklak
oluyor. Kendisi sağ kurtuluyor ancak Balkız’ın yüzüne bakılacak hali
kalmıyor. Kahramanımız yol boyunca başına gelenler ile ve son kertede olanla
ruhsal bir çöküntüye giriyor.
Ama
o ki Bayram kafasına koymuş bir kez. O Mercedes’i hurdahaş da olsa o köye
götürecek, bir yolunu bulunca tamir de edecek. El âleme de gösterecek, aldığı yüzüğü Kezban’ın
parmağına da takacak.
Filmin sonunda Bayram köyüne
varır. Ne amcası kalmıştır, ne aşkı Kezban ne de köyü. Köyü sit alanı olmuş,
amcası ölmüş, Kezban ise evlenmiştir. Bu yol filminin sonunda kahramanımız
derin bir hüzün yaşar. Varlıklı olduğunu zannederken, özüne döndüğünde aslında
bir hiçlikle baş başa olduğunu görür.
Filmdeki
oyunculuklar çok iyi ve cast seçimi de başarılı. İlyas Salman’ın ( Bayram)
küçüklüğünü, gençliğini oynayan kişiler oldukça benzer bulunmuş. Yol üzerinde
çeşitli maceralar yaşadığı kişiler ise (ki büyük ihtimal çoğu da amatör
oyunculardı) filme orijinallik katmışlardı. İlyas Salman zaten bu performansı
ile en iyi erkek oyuncu ödülünü almış.
Yönetmen
Tunç Okan’ın bir diğer ses getiren filmi Otobüs de bir yol filmiydi. Yönetmen filmlerinde genel konu olarak
Avrupa’ya olan iş göçünü konu ediniyor. Çok az film çekmiş bir yönetmen
olmasına rağmen, Tunç Okan gerçekten Türk Sineması için
2 kült filme imza atmış diyebiliriz.