7 Şubat 2019 Perşembe

MARİNA ABRAMOVİC: THE ARTIST IS PRESENT



Marina Abramovic: Sanatçı Aramızda






Performans Sanatçılığı

  Marina Abramoviç, Belgrad’lı bir performans sanatçısı. 
Biyografik olan bu filmde, retrospektif sergisi ağırlıklı olmak üzere, hemen hemen tüm sanat yaşamına yer verilmiş.
  3 ay boyunca sergiye gelen ziyaretçilerle müze açılışından kapanışına kadar karşılıklı olarak oturduğu ve kıpırdaman birbirlerine baktıkları performans aslında ne kadar uzun zamandır birinin gözlerine böylesine bakamadığımızın öz eleştirisi gibi. Hem fiziksel hem de mental olarak sanatçı için zor olan bu performans, bir çok duygunun açığa çıkmasına neden oluyor. Hem performansı gerçekleştirenin hem de bunun bir parçası olan ziyaretçilerin duygularının.  Karşısına oturan tüm kişiler Abramoviç’e sanki tüm acılarını, sevinçlerini, hayal kırıklılarını, umutlarını getiriyor gibiler. Gözlerine sakladıkları yaşamlarını, Marina sayesinde hem de sanatla birlikte dışa vuruyorlar. Sanatçı sadece kendi duygularını dışa vurmakla kalmıyor, sanatseverlere de bu şansı veriyor. 
  40 senesini performans sanatçılığına vermiş olan Marina Abramoviç hala eleştirilere maruz kaldığını anlatıyor. Günümüzde hala modern sanata olan ön yargılar devam etmekle beraber,  yavaş yavaş bu ön yargıların aşıldığının da bir göstergesi bu  performansa aktif olarak katılan seyirci kitlesi. 


https://www.youtube.com/watch?v=8iHrSggVCLc


3 Şubat 2019 Pazar




ÇAYNAME

Yazar: Okakura Kakuzo





Çay hakkında hiç düşündünüz mü? Peki, yaşamımız da bu kadar yeri olan bir içeceğin bir felsefesi olabileceği hiç aklınıza geldi mi? İlk ortaya çıktığı yer de yani Uzak Doğu’da bazen bir felsefenin ötesine geçip yaşam biçimi halini alabildiğini tahmin eder miydiniz?

Evet, ben de ‘’Çayname’’ isimli bu kitabı okuyana dek ‘’  bu kadarını’’ tahmin edemezdim. Şimdi biraz da ‘’bu kadarını’’ dediğim kısmı sizlere açmak istiyorum. Çay bizim kültürümüzde de mühim bir yere sahip. İnsanları birbirine bağlayan, sohbeti koyulaştıran, hatta uğrunda buluşulan içeceğin çok ötesinde bir kültür timsali. Bu yüzden bu bilgilerin ilginizi çekeceğini düşünüyorum.

 Kitap 7 ayrı başlık altında toplanmış;

·         İnsanlığın Fincanı
·         Çay Ekolleri
·         Taoculuk ve Zen
·         Çay Odası (SUKİYA)
·         Sanattan Anlamak
·         Çiçekler
·         Çay Ustaları


‘’Çayizim, dünya gailesinin iğrenç gerçekliklerinin arasındaki güzelliğe hayran olma temeline dayalı bir külttür.’’

On beşinci yüzyılda Japonlar bir estetizm dini içerisinde çayı yüceltmişlerdir. Fakat sadece estetizm de değil çünkü çay felsefesi gerek ahlakla, gerek dinle, gerekse insana ve doğaya olan bütün bakış açımızla birebir ilintilidir.

Çay, temizliğe özendirdiği için hijyendir; karmaşık ve pahalı olandansa basit olanın içindeki rahatlığa işaret ettiği için ekonomidir; evreni kavramaya yönelik olan duygumuzu tanımladığı için ise manevi geometridir. Çay aslında temelde Doğu’nun esas demokrasi anlayışını temsil eder.

Kitapta Japonya’nın uzun zaman boyunca dünyaya kapalı kalmasının aslında kendi kültürüne ne kadar faydalı olduğunu görüyoruz. Çünkü ülkenin kendisi ve insanların alışkanlıkları, giysileri ve mutfağı, porselenden tutun vernik sanatına, resme, edebiyata kadar her şey bu durumun etkisinde kalmış. Japon köylüleri bu esnada çiçek düzenleme tekniklerinde ustalaşmış, bu izole hal yatak odalarının zarafetinin içine kadar işlemiş.


Kitabı okurken daha önceleri de ilgilimi çeken bir ayrıntının bilgisine ulaştım. Çay fincanları ile ilgili.
Tang Hanedanlığı’nda; kutsal porselen yeşimin mükemmel gölgesini yaratmaya çalışırken güneyin mavi, kuzeyin beyaz sırıyla ortaya çıkmıştır. Luwuh’a göre beyaz renk çayın pembemsi ve lezzetli gözükmesine neden olurken mavi renk içeceğe ekstra yeşillik kattığından çay fincanı için ideal renktir.

Biraz da çay odalarından yani Sukiyalardan bahsedelim. Sukiyalar barakadan veya bir kulübeden farklı değildir.  İlk bağımsız çay odası on altıncı yüzyılda yapılmıştır. Sukiya beş kişiden fazlasını almayacak biçimde düzenlenmiş bir çay odasından, çay sunumunda kullanılan gereçlerin odaya getirilmeden önce yıkandıkları bir ön odadan(midsuya), konukların çay odasına girmeden önce çağrılana kadar bekledikleri bir revaktan ve burayı çay odasına bağlayan bir bahçeden oluşur.
Çay odasında tekrarlama korkusu sürekli mevcuttur. Odanın dekorasyonunda kullanılacak objeler öyle seçilmelidir ki, hiçbir desen, hiçbir renk tekrarlanmamalıdır. Odada sahici bir çiçek varsa, bir çiçek resmi bulunamaz. Eğer yuvarlak bir çaydanlık kullanıyorsanız, sürahiniz köşeli olmalıdır. Siyah sırlı bir çay fincanı siyah boyalı bir çay kutusuyla kullanılmamalıdır. Tokonamaya (çiçek köşesi) bir vazo ya da tütsülük yerleştirirken, tam merkeze koymamaya özen gösterilmelidir; aksi takdirde boşluk iki eşit parçaya ayrılmış olur.


SUKİYA


Gördüğünüz gibi çay bu toplumda kutsal bir pozisyonda ve yaşamın içine, felsefesine tamamen sızmış vaziyette. Kitabın dikkat çekici kısımlarından bilgiler vermeye çalıştım bu yazıda. Daha ayrıntılı bilgi edinmek için okumanızı tavsiye ederim.

Birkaç tarihi bilgi;

·         Avrupa’da çayla ilgili ilk yazılı kayıtlara 879 yılından sonra Kanton’da ki belli başlı gelir kaynaklarının tuz ve çaydan alınan gümrük vergileri olduğunu iddia eden bir Arap gezginin ifadelerinde rastlandığı söylenmektedir.

·        1610 yılında Hollanda’ya ait Doğu Hindistan Şirketi’nin gemileri ilk çayı Avrupa’ya getirmiştir.

·         İngiltere çay ile 1650 yılında tanıştı ve ondan ‘ Tüm doktorların onayladığı bu mükemmel Çin içeceğine Çinliler Tcha ve diğer milletler de Tay ya da Tee adını veriyorlar’ diye söz etti.






İvan İlyiç'in Ölümü

    İvan İlyiç'e ölmek mi acı veriyor yoksa ‘’doğru’’ yaşadığını sandığı hayatını ‘’yanlış’’ yaşadığını düşünmeye başladığı andan itibar...