Gitmeye
karar verdiğimde bu kadar zevk alacağımı düşünmemiştim bu filmden. İçerisinde
70’ler dönemine ait sahneler olması,
naif bir aşk hikâyesi barındırması, bir yandan komik ama bir yandan da
hüzünlendiren bir tarafı olması beni filmin içine çekti. Çektikçe çekti… Kendimi
bu filmde bir yerlerde buldum zaman zaman. Oldukça yoğun duyguların içinde
olduğum bir dönemden geçtiğim için muhtemelen…
Filmin
ilk sahnelerinde kendisini bu şekilde tanıyoruz. 60’lı yaşlarında, saç sakal
ağırmış, hayattan sıkılmış, aile yemeklerinde uyuklamaya başlamış biri. Bir
karikatürist, hala eski usül çizen. Teknolojiyi karşısına almış bir yetenek. Ne
dijital platformlarda yer almak istiyor ne de onların neye benzediği hakkında
bir fikri var. O yüzden de para kazanma konusunda büyük sıkıntıları var.
Bu da
Marianne. Kendisi
artık Victor’u beğenmiyor. Onu hızla yaşlandırdığını düşünüyor çünkü Marianne
teknolojiyi takip eden, güne ayak uyduran, kendisini genç hissetmek isteyen bir
kadın. Victor ise çizgili pijamaları ile yatağa girip eski usul kitap okuyan
biri. Bu ona kendisini babaanne gibi hissettiriyor. İşte film tam da bu noktada
başlıyor. Victor’u evden kovuyor. (Bunun bir başka nedeni ise kocasını kocasından daha genç biri ile aldatması) O an
Victor ne yapacağını şaşırıyor. Büyük bir boşluk olduğunu hissediyor yaşamında.
Hiçbir şey yapmadığını. Aklına ise aile
yemeğinde oğlunun bahsettiği, sonrasında ise babasına bir hediye olarak verdiği
etkinlik geliyor. Bu etkinlik ne midir?
Gelin beraber bakalım. Bu etkinliği yapmaya karar veren Victor bu şekilde
görünmeye başlayacak. Tahmininiz var mı? :)
Kahramanımız
bir dönem etkinliğe katılıp, zamanda yolculuk yapmaya karar veriyor. Bu dönemi de kendi belirliyor. Hatta tam bir
tarih veriyor. 16 Mayıs 1974. Marianne ile tanıştığı gün. Ekibe tüm gerekli bilgileri veriyor. Ekip de
onu bir zaman yolculuğuna çıkarıyor.
Bu andan sonra bize de o zamanın ruhunu
yaşatmayı başarıyor yönetmen. 70’ler, müzik, dans, özgür ruh, ot halılarına
varana kadar her şey düşünülmüş. Kostümler de çok başarılı. Bu dünyanın içine
yeniden giren Victor hiç çıkmak istemiyor. O kadar istemiyor ki ona verilen
etkinlik süresi bitince bunu devam ettirmek için oğlunun yanında çalışmaya
karar veriyor. Bu etkinliklerin bedeli hayli yüksek çünkü.
Neden
mi çıkmak istemiyor Victor o dönemden?
Özlem duygusu yüzünden.
Gençliğine, kendinden memnun olduğu zamanlara …Karısının aşık olduğu
haline, herkesin birbiriyle yüz yüze iletişim kurduğu zamanlara özleminden... Filmin ilk sekansındaki Victor artık
uyuklayan değil, partide dans eden biri haline geliyor.
Hepimizin
yok mudur böyle anları? Geri dönüp yeniden yaşamak istediği. Bizi mutlu eden küçük anlar. Kendimize henüz
yabancılaşmadığımız, kendimizi hunharca yargılamadığımız zamanlar?
Evet,
biz insanoğlu nankörüz. Hatıralara bile nankörlük yapabiliyoruz bazen. Halbuki
insanı geçmişi şekillendirir bugün kadar.
Bu filmi izleyin veyahut izlemeyin ama siz de bir düşünün bakalım siz
hangi anı yeniden yaşamak isterdiniz böyle bir şansınız olsa?