19 Şubat 2020 Çarşamba

Özgürlüğe Susamışlar



 Dün Gezi olaylarında sanık durumunda olan kişilerin beraatine karar verildiği haberlerde yer aldı.  Bilgisayarda dosyalarımda gezinirken Gezi Parkı olaylarının  8.günü kaleme aldığım bir yazı karşıma çıktı. Bu vesileyle burada paylaşmak istedim. 







Yaşamak bir ağaç gibi, tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine,
Bu hasret bizim!
 


 Meydanlarda, sokaklarda günlerdir sesini çıkaran bir halka kulağımızı veriyoruz. Anlaşılmaları bu kadar zor değilken, kibir ve küstahlığa bürünmüş tavırdaki iktidar yüzünden olay 8 gündür çözülemeyen bir yumağa dönüştü. Hayır, başbakanın dediği gibi hiçbir şey durulmuyor ve durulmayacak da bu tutum devam ettikçe. Senelerdir toplumsal yaşama yapılan müdahaleler, baştakilerin sorumsuzluğu yüzünden canından olan insanlar ve astığım astık kestiğim kestik tarzındaki yaklaşımlar neticesinde buraya kadar gelebildi bu halk ve artık nefesini tutup içine atamadı, bile bile ölmeyi,  baskı altında kalmayı kabullenemedi.
    
 Bu halk neden bu kadar öfkeli? Çünkü son zamanlarda üzerimize karabasan gibi çöken bu yönetimi istemiyoruz. Yıllardır yaratılan bu korku imparatorluğu halka nasıl yaşaması, nasıl nefes alması gerektiğini öğretmeye çalıştı.  Özellikle kamu kurumlarında daha fazla dayatılmaya çalışılan birçok doktrin tüm bu kitlenin nefes alamaz hale gelmesine neden oldu.  Sosyal hayata el atma noktasında yapılanlar; parklarda nasıl oturmamız gerektiği, alkolü nerede içmemiz gerektiği, alkol alan herkese alkolik muamelesinin yapılması, 15 milyonluk şehirde tek tük kalan yeşil alanın hunharca yok edilmeye çalışılması, şehrin trafiğini en aza indirgemek adına yapılacak 3.köprü için onlarca hektarlık alanın yakıp yıkılması. Tüm bunlar insanlığın yaşam hakkına müdahaledir, özgür bir biçimde hayatımızı sürdürmemize engel olmak için yapılan uygulamalardır.
   Bu milletin %50’si bunlara boyun eğmediği için dışarılarda iktidarı eleştiriyor, biliyorlar ki yaşamak için gereken doğayı katledenlere karşı gelmek boyunlarının borcu. Biliyorlar ki kendi yaşam tarzlarının önüne koyulan engelleri kaldırmak yarınlar için umut kaynağı. Hür bir şekilde yaşamayı istemek kadar doğal bir hak yoktur ve başımızda Hamurabi gibi ‘Dişe diş, göze göz’ diyenler oldukça karşılığını aynı şekilde bulacaklardır.
  Demokratik yaşamı seçen bir halkı, demokratik olmayan tutumla ancak bu zamana kadar kandırabildiniz. Bu belki de bir kanma değildi, bir korkuydu ama bugün artık kimse korkmuyor.  Şu 8 günlük süreçte herkeste oluşan bilinç ‘ Düşüncelerimizi özgürce ifade edebiliriz ve hak, taleplerimizi de bu şekilde dile getirebiliriz.’ Zaten demokratik toplumlarda var olan bu bilinç bizde bastırılmıştı ama uyanan bir halk var şimdi.
 George Orwell’ın yazdığı gibi belki düşünce polisleri paranoyasına kapılmıştı Türk milleti, sesim çıkacakta beni duyacaklar fikrimi öğrenecekler diye endişe duyuyordu. Ama bu korkuyu kendi kendine yok etti 31 Mayıs 2013 itibariyle.
 Yazılacak daha çok şey var ama bu bizim 8 günümüzü özetleyen bir yazı oldu. Yaşananlar sonrası bakıp keşke yaşanmasaydı, keşke bir kardeşimiz ölmeseydi, keşke onlarca yaralı olmasaydı diyoruz ancak bir gerçek var ki ölen arkadaşımızın akrabaları ve yararılar iyileştiklerinde, bu tabloya baktıklarında acının gözyaşlarını değil, gururun gülümsemesini göreceklerdir.  



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İvan İlyiç'in Ölümü

    İvan İlyiç'e ölmek mi acı veriyor yoksa ‘’doğru’’ yaşadığını sandığı hayatını ‘’yanlış’’ yaşadığını düşünmeye başladığı andan itibar...