7 Şubat 2020 Cuma

Turizm Cenneti!













  Türkiye barındırdığı tarihi eserler ile bir turizm cenneti olarak görülüyor hep. Bunda hem fikirim elbette. Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olmasından dolayı, çok geniş bir skalası var tarihi eserler konusunda. Değinmek istediğim ise başka bir mesele. Biz bundan ülke olarak ne kadar faydalanabiliyoruz? Var olan tarihi eserlerimizi koruyup kollama dışında, bunlardan ülkeye bir döviz akışı sağlanması hususunda ne kadar başarılıyız? Çok başarısız olduğumuzu düşünüyorum. Hep dillere pelesenk olmuş bir cümle vardır. ‘’ Bu ülke, bu şehir gâvurun elinde olsaydı bak nasıl korur kollar, daha da güzel hale getirirdi’’ diye. Aslında çok yerinde bir tespit. Alelade söylenmiş bir söz gibi duruyor ancak alt metnine baktığımızda ve biraz yabancı ülke turizmlerini takip ettiğimizde elimize geçenin pek bir şey olmadığını görüyoruz.
  Durup dururken bunu yazmak aklıma nereden mi geldi? Birkaç ay sonra ablamlar bir yurtdışı seyahati planlıyor.  3 Avrupa ülkesini kapsayan bir tatil planı yapmışlar. Beraber araştırma yaparken karşılaştığım şeyler beni hem öfkelendirdi, hem üzdü.
  Mesela Prag şehri.  Tarihi bir şehir.  Dünya Savaşlarına tanıklık etmiş, Komünizm ve yönetimsel sorunlar ile boğuşmuş bir geçmişi var. Masalsı bir kent olarak biliniyor. Çoğu kişinin Yeni Yıl’a girmek için tercih ettiği bir yer. Pekala, gezilip görülecek yerler listesi oluştursak ne var dersiniz?  Eski Kent Meydanı
Prag Kalesi
Köprüler….köprüler… meydanlar ve meydanlar…       
Kiliseler, manastırlar…
Birkaç ünlü kütüphane
Temelde şehrin mimari yapısı aslında insanları cezbeden. Tarihi dokusunu koruyor oluşu.

  Yukarıda saydığım birkaç yer ise giriş ücretleri ile astronomik gelen yerler.  Misal, Barok bir kütüphane olan Klementinum Kütüphanesi. 300 Çek Korunası. Yani bizim paramızla 80tl’ye yakın bir giriş ücreti. Diğer birkaç yeri de hesap ettiğimizde ortaya çıkan gezilecek görülecek yerler hesabı kişi başı 500tl’den fazla bir paraya tekabül ediyor. Çünkü kiliseleri görmek için bile para veriyorsunuz burada.  Prague Card diye bir uygulama var ki bu Pass’lar çoğu ülkede vardır. Daha rahat bir turistik gezi yapasınız diye. 2 günlük olan 62, 3 günlük olan 72, 4 günlük olan ise 83 Euro. Bu kartlar genelde transportu da kapsar. En azından ben Avrupa’da gezerken öyleydi. Prag’da da böyleymiş. Ta ki bu Şubat ayına kadar. Ulaşım ücreti karta dahil iken şimdi çıkartılmış. 3 günlük bir ulaşım kartına da 80tl gibi bir ücret ödüyorsunuz. Bu diğer baktığımız ülkelerde de hemen hemen bu şekilde. Hatta Budapeşte’de bazı tarihi mekan girişlerinde European/Non-European uygulaması var. Yani Avrupa vatandaşı değilseniz daha fazla ödeme yapıyorsunuz. 2 katı kadar. Gördüğünüz gibi turizm bu şekilde yürüyor Avrupa’da. 
  Şimdi bir de bizim cennet ülkemiz Türkiye’ye bakalım ve bir karşılaştırma yapalım. Türkiye’de  yanılmıyorsam geçen Temmuz ayında  %20 kadar biz zam yapıldı müze giriş ücretlerine. Mesela dünyanın en önemli tarihi eserlerinden olan Ayasofya ve Topkapı Müzesi giriş ücreti 60 tl iken 72 tl oldu. Yani gördüğünüz gibi hala bir Klementinum Kütüphanesi olamadı kendisi. Ki 2018 yılında yapılan zam oranı %50 idi. Yani 2018’den evvel hala 40 tl ile giriş yapılabiliyordu bu müzelere. Derdim kendi ülkemizdeki tarihi eserleri yüceltip, diğer ülkelerdekleri alaşağı etmek değil kesinlikle. Turizm politikasını eleştiriyorum ben. Şuan bir turist Museum Pass Türkiye alarak, 450tl’ye ülkedeki en önemli tarihi eserleri görebiliyor. (Ayasofya, Topkapı, Efes, Aspendos, Berhama Akrapol vs vs…)  450tl ise 68 euro. 68 euro ise bir Avrupa vatandaşı için hiçbir şey. Hele ki turistik gezide.  Madem biz Non-European olarak bu ülkelerde farklı ücret politikalarına maruz bırakılıyoruz, peki neden buraya gelen bir Alman yada Avusturyalı bu kadar cüzi miktara bu ülkeyi rahatça dolaşıp üç kuruş döviz bırakıp gidebiliyor?
  Turizm politikasını eleştiriyorum diyorum ama bence böyle bir politika yok bile. Ülke insanının turizmden anladığı tek şey Rus, Alman, bilumum Baltık ülkelerinden tatil için gelen insanlara her şey dahil paket satmak. Bakanlığın turizm politikasından anladığı ise doğal güzellikleri yakıp yıkıp yerine her şey dâhil yeni 5 yıldızlı oteller yapmak. Yazık. Ben bu ülkenin her yönden böyle harcanmasına çok üzülüyorum. Potansiyelin avam bir bakış açısıyla yok edilmesi hepimize zarar veriyor. Sonra da yurtdışı tatili için araştırma yaparken kızıyoruz bu kadar giriş ücreti mi olur diye. Aslında kızmamız gereken kendimiziz. Ne tarihi eseleri koruyabiliyoruz ne de değerlendirebiliyoruz ülke yararına…





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İvan İlyiç'in Ölümü

    İvan İlyiç'e ölmek mi acı veriyor yoksa ‘’doğru’’ yaşadığını sandığı hayatını ‘’yanlış’’ yaşadığını düşünmeye başladığı andan itibar...