12 Kasım 2019 Salı

CHOCOLAT/ ÇİKOLATA





                                               ÇİKOLATA
Yönetmen: Lasse Hallström 
Yapım yılı: 2000




 Bazı filmlerin izlenme zamanı vardır. Mutlu hissettiğinizde, üzgün olduğunuzda, keyfiniz kaçtığında, gülmek istediğinizde açıp tekrar tekrar izlemek istersiniz. Çikolata filmi benim mutlu hissetmek istediğim zamanlarda izlediğim bir film. Bugün bir kez daha izledim ve üzerine yazma düşüncesi belirdi zihnimde. Şimdi izninizle bu güzel film hakkındaki düşüncelerimi sizlerle paylaşayım J

 Kasaba yaşantıları dünyanın neresine gidersek gidelim aslında hep belli bir kalıp içinde döner durur.  Bu Türkiye’de de böyledir, Almanya’da da, Fransa’da da. Gündelik hayat hep belirli bir çerçevede geçer. Etraftaki insanlar bellidir, yaşantı bellidir. Genellikle de dışa kapalı olurlar. Yeni insanlara, fikirlere… Bunu etkileyen belki birçok şey vardır ama en güçlüsü elbette ki dindir. Köylerde, kasabalarda din insanların tutundukları bir dal gibidir. Pek bir şey yapamamanın verdiği çaresizliğin, günlük hayatın sıradanlığının ve en önemlisi bilgisizliğin yolunda bir ışık gibi görürler ve bel bağlarlar.
 Bizim filmimizin konusu da aslında temelini buradan alır. Bir Fransız kasabasına, dünyayı gezen bir anne-kızın gelmesi ile burada süre gelen huşu içindeki yaşamın nasıl bir anda değiştiğini görürüz. Bu değişikliğinin nedenini sadece kasabaya iki yabancının gelmiş olması olarak düşünürsek büyük bir yanılgıya düşeriz. Bu yabancılar kasaba halkından farklıdırlar çünkü ateisttirler.  Bunu da perhiz zaman geldikleri kasabada çikolata dükkânı açarak bir nevi deklare ederler.  Bu durum en çok Kont Reynaud’u rahatsız eder.  Kasaba halkından birkaç kişinin bu dükkana gittiğini gören Kont, halkı kötü yola sevk ettiği gerekçesiyle Vianne isimli bu yabancı kadına cephe alır. Artık buradan sonra tıpkı bir sağ- sol çatışması gibi sahnelere tanık oluruz.  Kont özellikle kilisedeki vaazlara karışarak halkı bu kadına karşı kışkırtma yoluna gider. Dini öğretilerle hareket eden kasaba halkı için bu yabancılara karşı  savaş vermek çok da zor olmaz. Vianne bana kalırsa filmde diğer tarafın bastırdığı arzularının bir sembolü niteliğinde. Hem kendisi hem çikolata dükkanı.  Filmi biraz analitik şekilde izlerseniz bu düalizmi çok net biçimde göreceksiniz.  Şehvet, arzu, aç gözlülük gibi duygularını bastırmaya çalışan dinci kesim bunu yaparken çok net şekilde hem kendilerine hem başkalarına yalan söylüyorlar.
  Din üzerinde konuşulabilecek çok geniş bir kavram. Bu filme indirgeyerek birkaç çıkarım  yapacak olursam eğer yazının başında da söylediğim gibi körü körüne bir şeyler inanmak kişileri sorgulamayan, at gözlüklü bireylere çevirir.  Bu tek bir din mensubuna özgü bir durum da değildir. İslam’da da , Hristiyanlık'ta da , Musevilikte de böyledir.  Bunların nedeni ise uygulamadaki yanlışlardır, tabi uygulamadan önce teorideki yanlışlıklara da bakmak gerekir.  Yoksa din, hakim olduğu yere; bu ister bir kasaba olsun ister bir ülke, cehalet de getirir, kötülük de.  Filmleri çoğu zaman güzel vakit geçirmek için izleriz ancak unutmamalıyız sinema bir sanat dalıdır. Ne izlersek izleyelim biraz eleştirel  bir bakış açısıyla izlemeliyiz. Bu filmde yine öyle bir film. Umarım sizde beğenirsiniz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İvan İlyiç'in Ölümü

    İvan İlyiç'e ölmek mi acı veriyor yoksa ‘’doğru’’ yaşadığını sandığı hayatını ‘’yanlış’’ yaşadığını düşünmeye başladığı andan itibar...