ÇİKOLATA
Yönetmen: Lasse Hallström
Yapım yılı: 2000
Bazı filmlerin izlenme zamanı vardır. Mutlu hissettiğinizde,
üzgün olduğunuzda, keyfiniz kaçtığında, gülmek istediğinizde açıp tekrar tekrar
izlemek istersiniz. Çikolata filmi benim mutlu hissetmek istediğim zamanlarda
izlediğim bir film. Bugün bir kez daha izledim ve üzerine yazma düşüncesi
belirdi zihnimde. Şimdi izninizle bu güzel film hakkındaki düşüncelerimi
sizlerle paylaşayım J
Kasaba yaşantıları dünyanın neresine gidersek gidelim
aslında hep belli bir kalıp içinde döner durur.
Bu Türkiye’de de böyledir, Almanya’da da, Fransa’da da. Gündelik hayat
hep belirli bir çerçevede geçer. Etraftaki insanlar bellidir, yaşantı bellidir.
Genellikle de dışa kapalı olurlar. Yeni insanlara, fikirlere… Bunu etkileyen
belki birçok şey vardır ama en güçlüsü elbette ki dindir. Köylerde, kasabalarda
din insanların tutundukları bir dal gibidir. Pek bir şey yapamamanın verdiği
çaresizliğin, günlük hayatın sıradanlığının ve en önemlisi bilgisizliğin
yolunda bir ışık gibi görürler ve bel bağlarlar.
Bizim filmimizin konusu da aslında temelini buradan alır. Bir
Fransız kasabasına, dünyayı gezen bir anne-kızın gelmesi ile burada süre gelen
huşu içindeki yaşamın nasıl bir anda değiştiğini görürüz. Bu değişikliğinin
nedenini sadece kasabaya iki yabancının gelmiş olması olarak düşünürsek büyük
bir yanılgıya düşeriz. Bu yabancılar kasaba halkından farklıdırlar çünkü
ateisttirler. Bunu da perhiz zaman
geldikleri kasabada çikolata dükkânı açarak bir nevi deklare ederler. Bu durum en çok Kont Reynaud’u rahatsız eder. Kasaba halkından birkaç kişinin bu dükkana
gittiğini gören Kont, halkı kötü yola sevk ettiği gerekçesiyle Vianne isimli bu
yabancı kadına cephe alır. Artık buradan sonra tıpkı bir sağ- sol çatışması
gibi sahnelere tanık oluruz. Kont
özellikle kilisedeki vaazlara karışarak halkı bu kadına karşı kışkırtma yoluna
gider. Dini öğretilerle hareket eden kasaba halkı için bu yabancılara karşı savaş vermek çok da zor olmaz. Vianne bana
kalırsa filmde diğer tarafın bastırdığı arzularının bir sembolü niteliğinde.
Hem kendisi hem çikolata dükkanı. Filmi
biraz analitik şekilde izlerseniz bu düalizmi çok net biçimde göreceksiniz. Şehvet, arzu, aç gözlülük gibi duygularını
bastırmaya çalışan dinci kesim bunu yaparken çok net şekilde hem kendilerine
hem başkalarına yalan söylüyorlar.
Din üzerinde konuşulabilecek çok geniş bir
kavram. Bu filme indirgeyerek birkaç çıkarım
yapacak olursam eğer yazının başında da söylediğim gibi körü körüne bir
şeyler inanmak kişileri sorgulamayan, at gözlüklü bireylere çevirir. Bu tek bir din mensubuna özgü bir durum da
değildir. İslam’da da , Hristiyanlık'ta da , Musevilikte de böyledir. Bunların nedeni ise uygulamadaki yanlışlardır,
tabi uygulamadan önce teorideki yanlışlıklara da bakmak gerekir. Yoksa din, hakim olduğu yere; bu ister bir
kasaba olsun ister bir ülke, cehalet de getirir, kötülük de. Filmleri çoğu zaman güzel vakit geçirmek için
izleriz ancak unutmamalıyız sinema bir sanat dalıdır. Ne izlersek izleyelim
biraz eleştirel bir bakış açısıyla izlemeliyiz. Bu filmde yine
öyle bir film. Umarım sizde beğenirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder