MÜLKSÜZLER - URSULA LE GUIN
Mülksüzler bir bilim kurgu romanı ve Ursula L. Guin bize konuyu distopik bir çerçevede anlatıyor.
Kitabı okumaya başladıktan sonra roman boyunca kafanızda düşüncelerin
dönmeye başladığının farkına varacaksınız çünkü yazarın belki de temelde bize
vermek istediği şey bu. İdeal bir dünya olabilir mi? Eğer olursa şuan
yaşadığımız dünya ile mukayese ettiğimiz de hangisi bize daha cazip gelir?
Memnun olmadığımız dünyanın hiç mi artısı yok? İdeal dünyanın hiç mi eksisi
olmayacak?
Okumada ilerlerken kendinize bu soruları sorarak bir
yol haritası çizerseniz, kitaptan daha fazla verim alabilirsiniz diye
düşünüyorum. Bir çırpıda bitirildiğinde pek bir işe yaramayacak ama
sindirilerek okunduğunda bakış açınızı, hayat felsefenizi değiştirmenize
oldukça yardımcı olabilecek bir eserden bahsediyorum.
Biraz da eserin konusundan, bize anlatmak
istediklerinden bahsedelim. Romanda hayali bir dünya (Urras) ve o dünyanın
uydusu konumunda daha küçük bir gezegen var (Anarres). Anarres,
yıllar önce ana gezende isyan çıkaran ve kendilerini Odocu diye tanımlayan
kişilerin göç edip karşılıklı yardımlaşmaya dayalı anarşist bir toplum kurdukları
dünya. Urras ise bugünkü mevcut düzenin bir benzeri toplumu ve yapılaşmayı
içeren, içinde yaşadığımız dünyanın aynası konumunda bir gezegen.
Anarres ile ilgili kendilerini ‘'Odocu'’ diye
tanımlayan kişilerden bahsetmiştim. Nedir bu Odoculuk peki? Romanda Odoculuğa
karşılık gelen ‘'anarşizm'’dir ki kitabın yazarı da bu şekilde tanımlamıştır
Odoculuğu. Kitaptaki anarşizm yakıp yıkmak anlamında değil: Kropotkin’in de
öngördüğü karşılıklı yardımlaşmaya dayalı bir toplum anlamındakidir. Kropotkin,
hayvanların zor koşullarla baş edebilmek amacıyla hareket ettiklerini ve
karşılıklı yardımlaşma içinde olduklarını iddia ederek Darwinci söylemi
reddetmektedir. Dolayısıyla
Kropotkin’in görüşlerinden etkilenerek kurgulanan Odoculuk’u aslında herhangi
bir ideolojik kalıba sokmadan karşılıklı yardımlaşmaya, eşitliğe, ortak mülkiyete
dayalı bir toplum düzeni olarak tanımlasak belki daha akılcı olur.
Toplumsal
örgütlenmenin yanı sıra, çevresel açıdan da bu iki gezegen birbirine zıt
durumdadır. Anarres’de kıtlık, toprak
yerine toz, bitkiler yerine çalılar, holum ağaçları ve hayvan olarak ise sadece
balıklar bulunmaktadır, Urras’da ise Anarres’de ki yokluğa karşılık bolluk, yeşil bitki
örtüsü, çok sayıda ağaç türü, canlı türü, su rezervleri vardır. Bu zenginlik kendisini
yaşam biçimlerinde, mimaride, giyimde, yemekte dâhil olmak üzere her alanda
göstermektedir. Toplumsal örgütlenme
açısından ideal duran Anarres, uzamsal açıdan hiç ideal durmazken; biçimsel
açıdan ideal duran Urras da toplumsal süreç açısından ideal durmamaktadır.
İkisinde de tam ideal olanı bulamıyoruz. Birbirlerinin karşıtlıklarından
beslenerek var oluyorlar gibi bir sonuç çıkıyor.
'' Sorumluluğun ve özgürlüğün, seçeneğin olmadığı, yalnızca yasaya uymaktan oluşan sahte bir seçeneğin veya yasaya uymamayı izleyen cezanın olduğu bir toplumda yaşamak ister miydin? Gerçek bir hapishanede yaşamak ister miydin?''
''Ama birçok kadının bir erkekle tek ilişkisi sahip olma ilişkisidir. Ya sahip olma, ya da sahip olunma. Erkeğin istediği özgürlüktür. Kadının istediği mülkiyettir. Seni ancak başka bir şeye takas edebilirse serbest bırakır. Bütün kadınlar mülkiyetçidir.''
'' Acı çekmek, tehlikeye karşı bedensel bir uyarı dışında, işlevsel değildir. Psikolojik ve toplumsal olarak yalnızca yok edicidir.''
''Düşünce çimen gibidir. Işığı arar, kalabalıkları sever, melezlenmek için can atar, üzerine basıldıkça daha iyi büyür.''
Anarres gezegeni hakkında gerçekleşen bir diyalog
'' İnsanları düzen içinde tutan ne? Neden birbirlerini soyup öldürmüyorlar?''
'' Hiç kimse çalınacak herhangi bir şeye sahip değil. Eğer bir şeyi istersen gidip depodan alabilirsin. Şiddete gelince, doğrusu bilmiyorum Oiie; durup dururken beni öldürür müydün? Eğer öldürmek isteseydin, buna karşı çıkarılan bir yasa seni engeller miydi? Zorlama, düzeni sağlamanın en etkisiz yoludur.''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder