8 Ocak 2020 Çarşamba

YERDENİZ BÜYÜCÜSÜ


                                                   



 Kitap adı: YERDENİZ BÜYÜCÜSÜ
 Yazar: Ursula K. Le Guin                                                  




 Yerdeniz adıyla müsemma denizlerden ve adalardan oluşan coğrafi yapısıyla bizim bildiğimizden çok başka bir dünya. Kitabı okudukça farkına vardığımız şey ise bu adaların tamamen keşfedilmemiş olması. Bu da Yerdeniz’de yaşayan insanların bir korkusu olmuş durumda. Bunun nedeni ise uçsuz bucaksızlık hissi. Kendi yaşadıkları ve bildikleri birkaç ada dışında hiçbir fikirleri olmaması ve bunun yarattığı endişe yaşadıkları yere mahkûm etmiş durumda insanları.  Yelkenlerini başka denizlere açamaz olmuşlar; çünkü bu bilinmeyen açık denizlere yapılan yolculuklarda giden hiç geri gelmemiş.
 Yerdeniz’de ne bir teknoloji, ne de bildiğimiz insan ırkları var. Ancak geçim yöntemleri aşina olduğumuz türlerden. Balıkçılık, denizcilik, hayvancılık, demircilik gibi… Bu dünyada efsunlar, büyüler, ejderhalar gibi fantastik öğeler ise hayatın içinde kendine yer bulmuş durumda. Sıradan hayatın sıradan konuları haline gelmiş vaziyetteler.
 Bu aslında hem fantastik hem büyülü denilebilecek dünyada her adanın bir büyücüsü var. Bu büyücüler ise Roke Büyücü Okulu’nda yetiştirilip adalara yollanıyorlar. İşte hikâyemiz aslında burada başlıyor. Gont adasındaki Onakçaağaç köyünde dünyaya gelen Duny ile. Kitaptaki lakabı ile Çevik Atmaca kitabın başkarakteri. Çevik Atmaca’nın annesi, o çok küçükken ölüyor. 6 tane ağabeyi var ancak bunlarda başka işlerle meşgul olmak üzere başka kasabalara gidiyorlar zamanında. Çevik Atmaca ve köyün tunç ustası olan babası baş başa kalıyor. Çocuğa şefkat gösterecek kimsenin kalmaması, babasının da suratsız ve sert bir adam olmasından dolayı bir yaban gibi yetişiyor. Zaten bu daha sonraki zamanlarda başına büyük dertler açıyor. Huysuz, hırslı yapısının ona bu zamanlardan miras kaldığını görüyoruz.
 Çevik Atmaca keçi çobanlığı yapıyor köyde. Çocuğun köyde onunla pek ilgilenmeyen cadı bir teyzesi de var. İşte bu cadı teyzenin çocuğun büyük bir büyücü olabileceğini anlaması ve ona birkaç büyü öğretmesi ile olaylar başlıyor.  Köyde çocuğun hayatının dönüm noktası olarak sayılabilecek bir olay yaşanıyor. Kargların ( Kitaptaki kötücül ırk) Gont’a saldırması ve iklim büyüsü yapan Çevik Atmaca’nın varlığının tüm gücünü harcayarak köylerini bir sis içinde bırakarak Karglarla olan savaşı kazanmalarını sağlaması. Bu başarısıyla ünlenen çocuk, Re Albi’nin büyük büyücüsü Ogion’nun bile dikkatini çekiyor. Onakçaağaç köyüne gelen Ogion çocuğu yanına çırak olarak alıp, onu yanında götürmek istiyor. Geçiş Töreni olan İsim gününde çocuğa kadim dillerden olan bir isim veriyor: Ged.  Var olan ufak tefek eşyalarını toplayıp usta ile yola koyuluyor Ged. Belli bir zaman sonra Ogion’un ona bir şeyleri yavaş öğretmesinden usanıyor, büyücülüğün sabır ve uğraş gerektiren yolu pek hoşuna gitmiyor. Bu konuyu ustası ile konuştuktan sonra hayatını asıl şekillendirecek olacak Roke Büyücü Okulu’na gitmeye karar veriyor. Ged büyücü okuluna gidip başladıktan bir süre sonra arkadaşlarının galeyanıyla çok büyük bir hata yapıyor. Gücünü gösteriş için kullanıyor ve hayatı boyunca peşinden gelecek bir gölgeyi kendine musallat ediyor. Kitabın sonuna kadar da bu gölge ile mücadelesine tanık oluyoruz. İlk başlarda gölgeden köşe bucak kaçıyor. O kaçtıkça gölge onu kovalıyor. Ancak ustasının tavsiyesi ile artık bir av değil avcı olmaya karar veriyor. Bundan sonrasını da fazla anlatmayayım heyecanı yerinde kalsın J

‘’Biz dalgaların üzerindeki köpüklere sukien diyoruz; bu Kadim Lisan’daki iki kelimeden türetilmiştir: suk, yani tüy ve inien, yani deniz, kelimelerinden. Denizin tüyü de köpük oluyor.’’

‘’ Taş zeminden fışkıran beyaz bir ağaç yarattı. Ağacın dalları, salonun yüksek tavanındaki çatı kirişlerine değiyor ve her daldaki her sürgünden, her biri ayrı bir güneş olan, altın birer elma parlıyordu; çünkü bu bir Yıl Ağacı’ydı. Derken dalların arasından, kuyruğu düşen karları andıran, beyaz bir kuş uçtu. Elmalar silikleşerek tohumlara, tohumlar da kristal damlacıklara dönüştüler.’’

‘’Fakat gerçek şu ki, insanın gerçek gücü, büyüyüp bilgisi arttıkça izleyebileceği yol, iyice daralıyor. Ta ki, en sonunda sadece ve sadece mutlaka gerekenden başka yapacak şeyi kalmayıncaya kadar…’’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İvan İlyiç'in Ölümü

    İvan İlyiç'e ölmek mi acı veriyor yoksa ‘’doğru’’ yaşadığını sandığı hayatını ‘’yanlış’’ yaşadığını düşünmeye başladığı andan itibar...